22 Ocak 2009 Perşembe

"Sonbahar"ın İzleri...


"Çok güzel çalardın" der annesi Yusuf'a. Yusuf başlar, döndükten sonra ince ince emek verdiği tulumu çalmaya. Anne kalkıp pencereye yürür... Sonra... Hayatım boyunca izlediğim en şık veda sahnesini izlerim beyazperdede.

Hayatının en güzel yıllarını sosyalizme veren, ve özlemlediği güzel günler yüzünden hayatı elinden alınan Yusuf'un hikayesini onurlu bir şekilde hiç ajite etmeden sunar yönetmen Özcan Alper bizlere. Yusuf'un geçmişiyle, çektiği acılarla kör gözüm parmağına tavrıyla ilgilenmez. Makyajsız... Makyaja gerek duymamasının sebebi ise filminde Vanda Dayı ile selam çaktığı Çehov'un dediği gibi sokağını anlatmasıdır. Sokağı sadece Hopa değildir elbette. Yusuf'tur, Eka'dır, Mikail'dir...

Sinema tarihine geçecek kadar değerli bir sahne vardır filmde. Fragmanlarını izlerken bu filmi bu sahneden dolayı izlemeliyim diyordum. Yusuf'un iskelede yaşama karşı kabaran öfkesini Karadeniz'in hırçın dalgaları dile getirir.

Hani çok ağlamak istersiniz ve ağlayamazsınız. Sonbahar bunu yapıyor. Ağlatmıyor. Buna izin vermiyor. Sömürmüyor... Sunuyor...

Bu dünyada değildir Yusuf. Bunu anlamak çok zor değil. Mevsim onun mevsimi değilken yaylaya çıkmak ister. Ve sadece o bilir bu "son"bahar'ıdır. Tükettikleri "son" bahar'ı...

Bir kez daha söylemekte sakınca görmüyorum. Önünde saygıyla eğildiğim bir film daha izledim. Eline sağlık Özcan Alper. Makyajsız filmin makyajsız ve kendini kirli popülizmden korumaya çalışan Onur Saylak (Yusuf)'a da ayrıca tebrikler.


Dip Not 1: "Sonbahar" Altın Koza'da aldığı ödülü Yılmaz GÜNEY'e, Altın Portakal'daki ödülü de, gözaltında işkenceyle öldürülen Engin ÇEBER'in annesine armağan etmiştir.

Dip Not 2:Bu yazıyı yazarken Kazım Koyuncu "Ernesto"yu söylemekteydi. Sözlerinin tercümesi...


Ernesto
Biliyorum
Bir yıldız yağmuruna tutulacağım
Toprak çökecek
Başım dönecek, arkamda seni bulacağım
“haydi” diyeceksin ernesto gibi
Gidelim
Yıldızların çok olduğu
Bir gökyüzü altına

Hamburger Cumhuriyeti - Linklater çitleri kesiyor...


Yönetmen : Richard Linklater
Senaryo : Richard Linklater , Eric Schlosser (Kitap)
Oyuncular : Catalina Sandino Moreno , Ethan Hawke , Greg Kinnear , Kris Kristofferson , Luis Guzman , Patricia Arquette


Filmin yönetmeni Linklater'ı elimden geldiğince takip ederim. Dehasına rağmen büyük projelerde yer almaz. Ama projesi onun sayesinde büyür. Kaset - Tape'i izleyip kendisine ve hayran kalmamak ve takipçisi olmamak pek mümkün değildi açıkçası.

Filmin ismine baktığınızda hafif bir yapımla karşı karşıya olduğunuzu düşünebilirsiniz. Ama açılış sahnesiyle size yanıldığınızı açıkça gösteriyor film. Eric Scholesser'in aynı isimli romanından (Metis yayınlarından 2004'te yayınmlandığını henüz öğrendim) uyarlanan film ciddi bir politik söylem de içeriyor. Masamıza sipariş ettiğimiz "kocaman"ın ardında neler yaşanmakta onlarla uğraşıyor Linklater. Göçmenlerin sınırdan içeriye sokuluşlarıyla başlayıp, ucuz işçi arenasında ödedikleri bedele, işini kaybetmemek-taşınmamak uğruna göz yumulan fiyaskolara, büyük arazilere bankalar tarafından el konulup ardından emlak krallarına nasıl peşkeş çekildiğine ve genç protestocuların çaresizliklerine kadar uzanıyor film. Ve dahasını çok çarpıcı bir dille anlatıyor Linklater. Bir belgesel edasında büyük bir ustalıkla...

Fast-Food zincirlerine karşı zaten bir antipatim vardı. Şimdi daha da arttı. Film bittikten sonra eminim ki siz de bir daha hamburger yemeyeceğinizi söyleyeceksiniz. Tıpkı "Kara Elmas"ı izledikten sonra pırlanta takmayacaklar gibi.

Filmin bir sahnesinde genç eylemciler sığırların çitlerini keser. Ama sığırlar orayı terk etmez. Gençler yaklanma pahasına onları dışarıya çıkarmaya çalışırlar. Ancak; sığırlar uyuşturulmuştur. Terk etmezler...

Linklater çitleri kesiyor "Hamburger Cumhuriyeti"nde. Holywood'un en baba finansörlerini karşısına alarak hem de...

İyi Seyirler...

Ulak - Bana Bir Masal Anlat Çağan...


ULAK


Yazan - Yöneten
Çağan IRMAK

Görüntü yönetmeni
Mirsad Herovic

Müzik
Evanthia Reboutsika

Oyuncular
Çetin Tekindor
Hümeyra
Yetkin Dikinciler
Şerif Sezer
Kaya Akkaya
Melis Birkan
Feride Çetin

Internet adresi
www.ulakfilm.com



Yorumum;


Dertli masalcıların kimilerini rahatsız edecek bir masalı mutlaka vardır.

Çıkınında çokça masalı olduğu anlaşılan Çağan IRMAK, yeni olmayan (belki son bulmayacak olan) bu topraklarda çokça yaşanan ve bir o kadar da yürek sızlatan bir masalı anlatmaya soyunuyor Ulak'ta.

Dertli olduğunu sonradan öğreneceğimiz Zekeriya aslında Irmak'ın ta kendisine ve anlattığı zamansız mekansız öyküsü tam da bu coğrafyada belirli aralıklarla yaşanılan katliamlara denk düşmektedir. Zekeriya'nın masalı bir katliam masalı. Düşünen, yazan ve üretenlerin katliamının masalı.

Bir baba-oğul öyküsünü merkeze koyuyor IRMAK. Kimi zaman bel-altından saldırıyor diye eleştirdiğim yönetmen maalesef bunu layıkıyla ve yerinde yapıyor. Hassas bölgelerimize saldırıyor. Gerçekten hakkettiğimiz sorgulamaların içinde boğulmamızı istiyor. Yüreğimizi burkuyorken boğazımızı da sıkıyor.

Son sözüme geçmeden önce filmin müziklerinin filmin neredeyse önüne geçecek kadar iyi olduğunu belirtmek isterim. Kesinlikle özenli bir çalışma. Takdire şayan...

Filmden bir dörtlük var ki, paylaşmak isterim...

"Yapan kadar, bilip susan da günahkardır
Görmediniz duymadınız konuşmadınız
Dili olmazsa insan neyler
Yapan kadar bilip de susan da zalimdir..."


Son sözüm; Hepimiz günahkarız, hepimiz zalimiz...

Bknz. Madımak Katliamı...

V For Vendetta


V For Vendetta

Yönetmen: James McTeigue

Senaryo: Andy Wachowski, Larry Wachowski

Oyuncular:

Natalie Portman - Eve
Hugo Weaving - V


Yorumum;

"Halklar hükümetlerinden korkmamalıdır. Hükümetler halklarından korkmalıdır." V

Kimi filmler için söyleyecek söz bulamazsınız. Çünkü film aslında o kadar çok şey söyler ki sizin söyleyecekleriniz her seferinde eksik kalacaktır. İşte "V" nin durumu budur. Filmin bitiminde oturduğunuz yere mıhlanır kalırsınız. Sokağa çıkmak istemezsiniz. Çünkü filmin içinde kalmışsınızdır. Çıkarsanız gerçek yine tokat gibi çarpacaktır yüzünüze. Ve bu ne yazık ki şu anda istediğiniz en son şeydir.

Bir kahraman; bir maskenin ardında ve asıl derdi parlamento binasını yoketmek. Tam 400 yıl önce aynı niyetteki kraliyet karşıtı Guy Fawkes'in yapmak istediği gibi. Bir binayı yoketmekle olur mu diye düşünenlere "V" cevap veriyor: "Binalar semboldür. Yoketmenin sembolü. Sembollere insanlar güç verir. Tek başına semboller anlamsızdır. Ama yeterli sayıyla binaları uçurmak dünyayı değiştirebilir."

Elbette dünya değiştirilebilir. Filmi izledikten sonra bunun aslında o kadar zor olmadığını düşünüyorsunuz. Dünyayı değiştirmek kolay ama korkularımızdan sıyrılmak ve sahip olduğumuzu sandığımız şeylerden vazgeçmek ne yazık ki o kadar kolay değil. Madde bağımlısı olmuş bünyelerimizi uyandırmak her geçen gün daha bir zorlaşıyor. Uyuşturulduk... İşte bu yüzden dünyayı değiştirmek isteyenlere (eğer bir filmde karşılaşmıyorsak) güzel gözlerle bak-a-mıyoruz.



"Bu maskenin ardında bir yüz var ama o ben değilim.
Bu maskenin ardında etten fazlası var...
Bu maskenin altında bir fikir var. Ve fikirlere kurşun işlemez..."

"-Kimdi o?
-O monte Cristo kontuydu
Babmdı, annemdi, kardeşimdi, arkadaşımdı...
O sizdiniz...
Ve bendim...
O hepimizdi... "

En başta da söylediğim gibi, kimi filmler için söyleyecek söz bulamazsınız. İşte öyle bir film "V"...

Birlikten Kuvvet Doğar... Filmden arta kalan yığınla düşüncenin ardında burada takılıp kalıyorum. Ne de güzel becerdiler yıllarca. Hükümetlerin istediği birlikten onların kuvveti doğar. Ve bizler kendi gücümüzün farkındalığından uzakta korkmaya devam ederiz.