laf aramızda
dedim...
aslında...
ben yokum.
en iğreti kahkahasını atıp
namluyu, dayadığı şakağıma biraz daha bastırdıktan sonra
tekrar etmemi istedi
yokum...
dedim
tetiği çekti...
başını önüne düşürüp sinsi bir gülümsemeyle uzattı silahı
savdığı sırası verimsiz geçmişti.
namluyu alnının tam ortasına nişanlayıp bastım tetiğe
gözümü kırpmadan…
yavaş ol
dedi…
olabildiğince sakin…
daha kaç kez oynayabilirsin bu oyunu…
zevkini çıkart…
kaç kez gelirsin hayata…
…
daha kaç kez ölürsün…
namluyu kendi ağzına sokarak tetiğe bastığında…
bir galibin ezen bakışlarını fırlattı silah ile birlikte üzerime
titreyişlerimi hiçe sayarak
sıra senin…
dedi
göğüs kafesimin arasına sıkışmış bir namlu ile
parmağım anlaşmışçasına sona gitmiyorlardı…
ilmik geçirmedin mi hiç boynuna!
diye bağırarak boynumu kavradı
nefesim kesilirken düştü tetik
bak
dedi, bak…
kaç ilmik geçirdim sence
ve kaç kez ölemedim…
boynuna dayarken silahı
artık bu kez olsun bakışı inmişti gözlerine
bütün öfkesiyle asıldı…
sıra bana geldiğinde
bunun altıncı olduğunun ikimizde farkındaydık…
bana inanmadın…
dedim
bir oyunbozanlık yapıp silahı ona doğrulttuğumda
sana söylemiştim…
aslında ben…
yokum…
bu silah…
yok…