14 Ocak 2010 Perşembe

Sindirilmiş Çocukların Defterinden / Arabesk

Beş hanenin bir avluya, bol aile ve bol çocuk ile sıkıştırıldığı zamanlardı. Bir apartmana koca bir mahalle ve bol yalnızlık sıkıştırmadan çok önceydi yani.

Geceleri kömür kokmayan sokaklarımızın -ki sobalarımızda talaş yakılırdı tatlı bir telaş ile- köşe başlarını kunduralarının topuklarını ezen yeni yetme mafyazonik tipler işgal etmeye başladığında ömrümüz arabesk şarkıların işgaline hazırlanıyordu. Bir ulusun acılarını unutturmanın en iyi yolu belki de insanların kendi acılarına dönmesini sağlamaktır. Biçare ve ağlayan adamlar şarkılarında ezilmişliklerine isyan ederken kimbilir hangi isyanların bastıranı olurlardı. Şarkıları gibi kendileri de yaralı kadınlar vardı. Hem yüzleri... Hem yürekleri... Ettikleri "Beddua"nın altında 9-8 lik vuruşlar yerine altın vuruşlar olurdu...

Arabesk'in damarlarımıza zerki çok erken oldu işin gerçeği. Ama çok uzun sürdü saltanatı. Kolay unutmaz insanoğlu diye düşünmüş olsa gerek devlet büyükleri -ki bu sebepten dayadıkça dayadılar-. Ama yalan yok yıllar geçtikçe dozu azalttılar. Yaz tatillerinde gönderildiğimiz konfeksiyon atölyelerinde ne kadınların ayıkladıkları iplik olurdu, ne de erkeklerin diktikleri kumaş... "Koparamam Kalbimi" derken göğüs telası işlenirdi ara ütücü tarafından, "Uçurumun Kenarı"na ile ayakçı yetiştirirdi makineciye parçaları, "Acıların Kadını" dönerken kasetçalarda bir diğer kadın kolların vatkalarını dikerdi -gözleri attığı (geçiremediği) ilmikte-, "Yalnızım" ile kollar birleştirilir, "Herşey Yalan" ile son ütüsü yapılırdı...

Hep sorular döner durur zihnimde. Bu insanlar gerçekten o kadar mutsuzlar mıydı diye?

Hangi mutsuzluklar biçildi üzerimize...

Hangi örtüler ile birlikte...

0 hissiyat: