18 Nisan 2009 Cumartesi

Sindirilmiş Çocukların Defterinden V

Ağlayan bir kadın gördüğümde içim çok acır. Bir de iç çeke çeke yüzünü döken bir çocuk aynı acıyı yaşatır bana. İkisi de aynı sokaktan arta kalandır aslında.

Kapısının önünde diz çöküp, burnunun kenarından akan sümüğü dudaklarına sızıyorken hıçkıran çocuğun annesidir içerideki. Yaşamın ağır yükü yetmezmiş gibi bir de kurtarıcı külhanbey efendisinin yükü biner bedenine. Kah yüzüne, kah beline... sözle, dille, kahpelikle... Öyle bir minnettir ki kalmasını sağlayan, çekip gidemez ardına bakmaksızın, terkedemez.

Kenar mahalle kadınlarıdır onlar. Çocukluğumun geçtiği, taştan kaleler kurup maçlar yaptığımız sokaklarda işten dönüşlerine yaptığımız tanıklık kadar keyifli olmazdı külhanbeylerini görmek. "Naber lan" diye sevimli olmaya çalışmaları bir arınmaya muhtaçlığın ilk işaretiydi. Topukları ezik kunduraları ile bir hayatı ezmeye giderlerken ağız dolusu küfürler ederdim sessiz sedasız. Ezilirken de gidemezlerdi. Ağlamaları küfürlerim gibiydi. Gidemediler. Kötü yol kabusu ile sindirilişlerinin farkına bile varamadan kurtarıcıları ile yaşamaya devam ettiler.

Seni pez...klerin elinden kurtardım diyene kadar tüm el-pençe-divan'lığı ile itaat etmeye devam edenlerin dönmemesi umuduyla...

27şubat2009/serkank.

2 hissiyat:

stuven dedi ki...

bu yazıda insanın içine işleyen bir şeyler var. bunun adı belki de okurken tanık olduğum yaşanmışlıklar.

kadın olmak çok zor...

serkank. dedi ki...

kenar mahalleden geçen yaşanmışlıklar... ağlayan kadınları tv dizilerinde ya da şov programlarında tanımadık ki biz... tanıklığımız saklambaç oynarken bile saklanamayan olduğumuz yıllardan geliyor sanırım...

bloguma konukluğunuza teşekkür ederim...