Bir insanın hayatını nasıl çalarsınız. Herşeyini. Varını, yoğunu, bacağını ve hatta kulağını... Tam da bu noktada işin siyasi taraflarına girmek yerine bizi alıp o insanların hayatına sokuyor Uğur YÜCEL.
Şeytan Rıdvan: Olgun ŞİMŞEK (Şapka çıkartılası bir adamdır kendileri)
Umutları olan, iyi topçu, askerden dönünce yavuklusuyla evlenmeyi düşünen, anasının üzerine tir tir titrediği tazecik bir delikanlı. Tek kusuru bir bacağını bastığı mayınla kaybetmesi. Bir hayatı zehretmeye yetermi sana ait olmayan bir bacakla yaşamak. Yetermiş. Cevabını alıyoruz Rıdvan'ın yaşamına dahil olduğumuzda. Ve bu dahil olduğumuz yaşamın final sahnesinde "ben iyi değilim" dediği anasının yüzündeki ifade ile mıhlanıp kalmıştım koltuğa.
Hayalet Cevher: Kenan İMİRZALIOĞLU (Bir kez daha şapka çıkartıyorum)
Onun üzerine söylenecek çok söz yok aslında. Aynı patlamada kulağını yitirmiş ve üzerine bir de büyük depremle alt üst olmuş bir yaşam. Kirli bir hayatın içinde kendi büfesini açıp kurtulma sevdası bu depremle alınıyor elinden. "Gazi Büfe"... Yıllar sonra karşılaştığı abisine kirli bir barın ruj akan taburelerinde söylediği "benziyor muyuz lan birbirimize g.t lalesi" repliği, öfkesini değil de kendi yitmişliğini resmedişidir aslında. Peki ya dahil olduğumuz Cevher'in hayatındaki finalde söylediği cümle neyin resmedilişdir. Kendisini yakalamaya gelen polislere: "Kelepçe takmayın ulan kelepçe takmayın. Gaziyim ben. Bu ülke için kulağımı verdim ben." ...
Filmden çıkınca üzerimden kamyon geçmiş gibiydi. Yalnız başıma izlemiştim filmi. İki üç saat kendime gelemediğimi sonra gidip bir yerlere içmeye başladığımı hatırlıyorum. (Bir de yıllar önce izlediğim "Dövüş Kulubü" bu denli sarsmıştı beni. Ve geçen yıl izlediğim "Barda" ile bir miktar aynı hale düşmüştüm) Yazı-Tura.
Medyanın harcamaya çalıştığı Uğur YÜCEL'in dim dik filmi. Ellerinden öpüyorum kendisinin. Ve "Hayatımın Kadınısın"ı fasulyeden sayıp bizi döven filmler çekmeye devam etmesini dört gözle bekliyorum.
İyi Seyirler...